Şanslısınız enkaz altında kalmadınız ve bir o kadar da şanssız.
Çünkü artık nur topu gibi ruhsal bir çöküntü altında hiçbir zaman sesinizi duyuramayacağınız ve anlaşılmayacak travmalarınız var.
Evet deprem bölgesinde son durum bu.
Hâlâ çadırlarda ya da konteynırlarda gece soğuk, gündüz ise sıcaktan girilemeyen on beş ya da yirmi metre karelik tek odalı alanlarda yaşamak zorunda kalan insanların psikolojilerinin düzelmesinin uzun zaman alacağını üzülerek belirtmek isterim.
Altı şubat depreminin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen yaşamak zorunda oldukları coğrafyanın günlük yaşamına yeniden adapte olmaya çalışan insanlarla karşılaştığınızda, hâlâ deprem gecesi yaşanan o korku dolu anların gözlerinde yuvalandığını net bir şekilde görmeniz mümkün.
Deprem felaketinde canlarını kurtardığına sevinemeyen binlerce insan anne, baba, kardeş, evlat ya da birçok tanıdığını kaybetmenin yasını gün gibi sıcak tutarken geleceğe daha da umutla bakmak adına acıları dile getirmeye çekiniyor, yutkunarak omuz omuza yollarına devam etmeye çalışıyorlar.
Can ve mal kayıplarının yanı sıra ruhsal çöküntülerden bahsettiğimiz depremin bu denli can alması ihmal mi? Yoksa önemsenmemesi mi? Peki depremden sonra başlatılan deprem konutlarının depremden önce kurum ve kuruluşlar tarafından denetlenerek depreme dayanıksız binalar belirlenip ona göre erken bir tedbir alınamaz mıydı? Devletin bütçesi depremden sonra bu yıkımı karşılamaya şu an yetiyorsa neden öncesinde acil önlemlerle can kayıplarının önüne geçilmedi? Sorular peşi sıra sorulacak olsa sanırım ilk sorum bu olurdu. Bazı haklar ve veballer ‘’Üzgünüm…’’ demekle helal edilmiş oluyor mu?
Depremde kaybedilen anne, baba, kardeş, evlat ya da sevdiği insanların canlarının hesabını kim verecek? Peki bir ömür boyu sürecek travmaların hesabı ne olacak?
Neyse…
Nihayetinde zaten ateş düştüğü yeri yakmıyor mu?
Sorulması gereken onlarca soru bir yana kendi kaderine razı gelmiş bir coğrafyada yaşamanın bana hatırlattığı tek söz, gerçekten coğrafya kaderdir diye düşünmekten de kendimi alıkoyamıyorum.
Şunu da belirtmek isterim ki bu yalnızca deprem için değil tüm doğal afetler için geçerlidir. Bugün göz ardı ettiğimiz her şey aslında gelecekteki en büyük felaketlerin habercisidir.
Çoğu cümle eksik kalırken, son olarak da altı şubat Maraş depreminde tek yürek olan Türk halkına, derneklerimize, kurum, kuruluşlarımıza ve insan olmanın tüm değerlerini taşıyan, acımızı paylaşan herkese sonsuz teşekkürü borç biliyor, dileğim bugünden itibaren hiçbir doğal afetin ülkem üzerinde tek bir can kaybı dahi yaşatmamasıdır.
Saygılarımla efendim!..

 
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.