BİTMEYEN ACI!

Farkındalıklarımız! Ne kadar da ayrı öyle değil mi?
Örneğin 21 Mayıs 1864 bizler için çok önemli buruk bir gün.
Karadeniz’in iki yakasına gömdük tüm acılarımızı, hayallerimizi, umutlarımızı ve belki de...
Unuttuk mu diye sorarsanız...
Her yıl bir anma günü düzenliyor tüm Kafkas örgütleri. Bu çok güzel bir organizasyon bence. Soykırımı unutmamalı, unutturmamalıyız. Unutursak ya da yeni nesillere unutturursak bu bizim sonumuz olur. Ancak Kafkasyalı olmayan, gerek aynı topraklar üzerinde birlikte yanyana yaşadığımız halklar, gerekse dünyada yaşayan tüm milletler bu günün anlam ve önemini ne kadar biliyorlar? Ya da başka bir deyişle biz Kafkasyalı halklar olarak bu günün anlam ve önemini çevremize,
yanyana yaşadığımız diğer halklara ve dünyaya ne kadar yansıtabiliyoruz atalarımızın yaşadıklarını, soykırımı, Karadeniz’in her iki yakasında bıraktıklarımızı, denizin tam ortasına gömmek zorunda kaldıklarımızı?..
O kadar çok şey var ki anlatılacak... hepsi için kelimeler kifayetsiz kalır. Ancak ne yazık ki ben yaşadığımız coğrafyadaki diğer halklara ve dünyaya atalarımızın yaşadıkları soykırımı yeterince anlatamadığımızı düşünmekteyim. Dışarı çıksak ve 21 Mayısın insanlar için anlamını ve önemini sorsak çok insan bilemeyecektir emin olun. Elbette bu biz Kafkas halklarının eksiğidir. Ancak 21 Mayıs günü için bile kendi aramızda konsensus sağlayamayan insanlar topluluğu olarak sanırım çok fazla şey istiyorum.
Ancak her yerde belirttiğim gibi bizim ne yazık ki bilinçli bir diasporamız yok. Bizim Amerika'da yaşayan Yahudi diasporasından ne eksiğimiz var demekten kendimi alamıyorum; fakat çok eksiğimiz olduğunun da ziyadesiyle farkındayım.
Peki başaramaz mıyız? Bence başarırız. Ancak bu günkü koşullarda bu oldukça zor görünüyor. Ancak atalarımızı ve onların yaşadıkları sıkıntıları, üzüntüleri okur ya da öğrenirsek hepimiz elimizden geleni yaparız diye düşünüyorum. Biraz empati yapalım ve onların yerine kendimizi koyalım.
Onlar kahramanca savaştılar ve hiç de adil olmayan Rusya ile Osmanlı Devleti'nin kendi aralarında yaptıkları Edirne Antlaşması’na istinaden vatanlarından koparıldılar. Antlaşmanın 7. Maddesi uyarınca Osmanlı Devleti Çerkesya üzerindeki tüm haklarını Kuban Irmağı ile Bzıb Irmağı arasındaki Karadeniz kıyı kontrolünü Rusyaya devretti. Böylece vatanlarında kalmak isteyen Kafkasyalılar ya Rusya’ya itaat edecekler ya da Osmanlı topraklarına gideceklerdi. Edirne Anlaşması sonrası uzun yıllara yayılan bir Rusya politikası gereği Kafkasya’da acımasız bir yıldırma taktiği uygulandı. Kafkas halkları ya vatanlarını bırakıp Don bölgesi’ne yerleşeceklerdi ya da Osmanlı’ya sürgün edileceklerdi.
Gittikkleri topraklarda ise onları daha acı bir başlangıç bekliyordu. Karadeniz’in iki yakası da ateşti onlar için. Ne tarafta kalsalar ölüm, göz yaşı...
Ölümle kalım arasındaki çizgide gidip gelen atalarımız osmanlı topraklarında da huzur bulamadılar. Balkanlara yerleştirilenler isyanları bastırmak için kullanıldılar ve iş bitince de Osmanlı toprakları içinde tekrar bir sürgüne mâruz bırakıldılar. Bu durumda da aileler birbirlerini kaybettiler ve yine bir kopuş yaşandı. Bu kez yine bastırılacak farklı isyanlar vardı ve yine atalarımıza iş düşüyordu. Bu kez anadoludaki farklı halkların isyanlarını bastırmak ve farklı milletlerin çetelerine aman vermemek için çırpınıp durdular. Aksi taktirde ölümle burun burunalardı. Ya ölecek ya da öldüreceklerdi. Köylerini, yarım kalan ailelerini korumak zorundalardı. Düşünsenize koskoca çaresizliğin tam ortasında, yalnız, vatansız, aç, susuz...
Öteyandan sürekli Osmanlı'ya gelen birçok gemi vardı ve bu gemiler Trabzon, Samsun, Kefken vb. Limanlara gelenleri indirip geri dönüyordu. Öyle acımasızdı ki bu teknelerin kaptanları. 50 kişilik gemiye 300 kişi doluşturmayı marifet sanıp mutlu oluyorlardı. Çünkü her Kafkasyalı onlar için para demekti. Bu yüzden de havasız kalıp gemide ölenleri salgın hastalığa yol açmamaları için acımasızca gemiden atmak da o mürettebatın asli görevleri arasındaydı. Şişnani'yi bilmeyeniniz yoktur sanırım. En acıklı hikayelerden biridir Şişnani. Gemide havasızlıktan, açlıktan, susuzluktan ölmeyenleri ise daha da acı günler bekliyordu. Bir kısım Kafkasyalıyı da ıslah edilmemiş toprakları ıslah etsinler diye sıtmanın kol gezdiği ovalara götürüyorlardı ki bu gelenler için başka bir çeşit ölüm demekti. Kısacası açlıktan, susuzluktan, havasızlıktan ölmeyenler burada sıtmadan öleceklerdi. Allah'ım bu nasıl bir imtihandı...
Yaşlılar, çocuklar, bünyesi zayıf olanlar bu duruma dayanamadılar ve... Karadeniz kıyılarını gezme fırsatı olanlar Karadeniz kıyısı boyunca toplu mezarlar göreceklerdir. İşte o mezarların çoğu bizim atalarımızın mezarlarıdır. Samsun'da, Sinop'ta, Akçakoca'da, Trabzon'da kolaylıkla görebilirsiniz.
Daha yazılacak çok fazla acı var; bunlar sadece acıların bir kısmı.
İşte 21 Mayıs günü de bizler için soykırımı anma günüdür. Acımasız Rusya'nın atalarımıza reva gördüğü bu zulmü unutmamak ve dünya'ya bu soykırımı haykırmak ve kabul ettirmek için çabalamaktayız. Her yıl Kefken'de, Rusya elçilikleri önünde haykırmamız bundandır. Gelin sizler de biz Kafkas halklarının acılarını paylaşmak için bir gün birkaç saat bize destek olun.
Unutmayın ki tarih tekerrürden ibarettir. Dün bize, bu gün kardeş Suriye halkına, yarın da sizlere! Tüm dünya sesimizi duymalı ve bize destek olmalı. Çünkü eğer tüm dünya ülkeleri özgürlükten, adaletten bahsediyor, bunların takipçileri olduklarını dile getiriyorlarsa üstlerine düşen görevleri yapmalı, başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmak üzere tüm dünya ülkeleri bu talihsiz soykırımı tanımalı ve Rusya'nın da tanıması için ellerinden geleni yapmalıdırlar.