Hukuk Mücadelesini Kazandı!
Hukuk Mücadelesini Kazandı!
EditorBaş ağrısı ve bacağındaki uyuşma şikayetiyle daha önce damar tıkanıklığı tedavisi gördüğü hastanede gerekli tetkikler yapılmadan sadece ağrı kesici iğne vurularak taburcu edildikten 5 gün sonra hayatını kaybeden Gülseren Dağtekin’in (28) ölümünde ‘hizmet kusuru’ görülen Sağlık Bakanlığı 250 bin lira tazminata mahkum edildi. Eşini kaybeden Zeki Dağtekin, bu paranın kendisi için bir öneminin olmadığını ifade ederek, “Parayı çocuğumun geleceği için kullanacağım. Ama hukuki mücadelem devam edecek. Yargılama sırasında ve sağlık sistemi dolayısı ile yaşadığım olayların başkasının başına gelmesini istemiyorum. Acil servise girdiğimizde korkusuz bir şekilde çıkabilmeliyiz. Doktorlar bizimle ilgilenebilmeli. Aslında bu sistem doktorların hatası yok. Bir doktor günde yüzlerce hastaya bakıyor. Şehirlerarası yolcu taşıyan bir şoför 8 saatten fazla araç kullanamazken, Acil servisteki doktora 24 saat nöbet tutturuluyor.” dedi.
Açılan davada Dr. E.D. hakkında ‘Taksirle ölüme sebebiyet vermek' suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edilip günlüğü 20 liradan 18 bin 200 lira para cezasın çevrildi. Dr. M.M. hakkında ise soruşturma izni verilmedi. Dağtekin’in itirazı sonrası soruşturma izni verilen Dr. M.M. hakkındaki dosya Adli Tıp Kurumu’nda inceleniyor. Zeki Dağtekin, Adana 2.İdare Mahkemesi'ne Sağlık Bakanlığı aleyhine ‘manevi ve maddi' tazminat davası açtı. Mahkeme, ölen kadının çocuğu için 50 bin lira manevi, 50 bin lira maddi; eşi için 100 bin lira manevi, 50 bin lira maddi olmak üzere toplam 250 bin lira tazminat ödenmesine karar verdi.
Hukuki mücadelesinde ‘bilirkişilerin’ hazırladığı raporlara isyan eden Zeki Dağtekin, verilen tazminatta sevinmedi. Eşinin doktorların ‘ihmali’ nedeniyle kurtarılamadığını savunan Dağtekin, 6 bilirkişi ve muhakkik raporunda, dosyada yer alan güvenlik kameraları görüntülerini görmezlikten geldiğini ileri sürdü. Eşinin ‘Sekerek’ yürüdüğünü ve bu görüntülerin iki doktorun ceza almasına sebep olacağını iddia eden Dağtekin, “Bilirkişiler ve muhakkikler raporlarında bu sekmeyi gizledi. Hastanın ayağında sekme olması durumunda ve kan pıhtısından tedavi gördüğü bildirilmesi durumunda hekimlerin kusurlu olacağını Adli Tıp Kurumu söylüyor. Adli Tıp’ın bu yöndeki kararına rağmen ikinci suç duyurumda bilirkişiler ‘her iki doktorun kusuru yoktur’ diyecek kadar korkusuz. Adli Tıp raporu sonrası ilk doktor (E.D.) ceza alıyor. İkinci doktoru şikayet ettiğim için ikinci bir bilirkişi raporunda bile Adli Tıp’ın bile ‘kusurlu’ dediği Dr. E.D. için ‘kusursuz’ denilip, soruşturma izni verilmiyor. Ben bu kararlara itiraz ettim. İtirazlarımın çoğu kabul edilip, soruşturmalara izin çıktı. Muhakkikleri ve bilirkişileri dava ettim. Adli Mercilerin kararının aksine, 6 bilirkişi raporunda doktorların meslektaşlarını ‘kusursuz’ bulunması tesadüfi değil; birbirlerini kolladılar. Bu Türkiye’nin yarayan kanasıdır. 4483 sayılı kanun, suç işleyen devlet memurunu korumak için değildir. Taraflı rapor verip görevini kötüye kullanmak suçtur.” şeklinde konuştu.